Birlikte yuruyelim....
Yaylalarda....
Zirvelerde....
Cicekler icinde....
Geçmiş Faaliyetler

GEDOSK Ağrı Dağı'nda Zirve Yaptı

(0 oy)
on 10/11/2016
  • cArleone

Kulübümüzün kuruluşunun 15.yıldönümünde Türkiye'nin en yüksek zirvesine ulaştık.

16-23 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirdiğimiz ,Ağrı Dağı Tırmanışı ve Van Gölü Gezimizin ilk bölümü olan ''Ağrı Dağı Tırmanışı''nın faaliyet raporu:

AĞRI DAĞI TIRMANIŞI VE VAN GÖLÜ GEZISI

16-23 Temmuz 2011

      GEDOSK’un kuruluşunun 15.yılında planladığımız ‘’Ağrı Dağı’’ tırmanışını,16-23 Temmuz 2011 tarihleri arasında gerçekleştirdik. Faaliyetimize, değişik yaş ve meslek grublarından 11 kulüp üyesi arkadaşımız katıldı. 5137 m’ lik zirvesiyle ülkemizin en yüksek dağı olan Ağrı’ya gitmeden önce Temmuz ayı başında Aladağlar’da (Niğde) yüksekliğe alışma(aklimitizasyon) ve antreman

anlamında dört ayrı zirveye (Demirkazık,Emler,Karasay ve Eznevit) tırmanışlar yapmıştık.Bu anlamda, kendimizi fiziksel ve ruhsal anlamda efsanelerle dolu bir geçmişi olan bu yüce dağa hazır hissediyorduk.Yolculuğumuz,16 Temmuz cumartesi sabahının erken saatlerinde Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan uçağa binmemiz ile başladı.Bir saat elli dakika sonra kendimizi sorunsuz bir yolculuğun ardından ülkemizin doğusunda;Van ilimizin Ferit Melen Havaalanı’nda bulduk.Sıcaklık kavurucuydu.Fakat nem yoktu.Kiraladığımız minibüs ile ulaştığımız şehir merkezinde hep söylenilen meşhur ‘’Van kahvaltısını’’yaptık.Hem doyuruculuğu hem de lezzeti ile gerçekten güzeldi.Faaliyetimizi planlarken ilk olarak Ağrı Dağı’na tırmanışı hedeflemiş ,Van Gölü çevresindeki tarihsel mekanları gezme ve görme işini ise ikinci sıraya bırakmıştık.Bunun nedeni dağın her an değişebilen hava şartlarıydı.Her şey yolunda giderse üç günde bitirilebilecek bir tırmanış havanın bozması durumunda hiç de bitmeyebilirdi.Fakat,hava zirve için umut vericiydi.Bu düşüncelerle kahvaltıdan sonra fazla oyalanmadan aracımızla tırmanışımızın başlangıç noktası olacak olan Doğubayazıt ilçesine doğru yola çıktık.Giderken yolumuzun üzerinde olan Muradiye Şelalesi’ne uğramamazlık edemezdik.Yolun hemen kıyısındaki bu doğa harikası şelale sıcak yaz günlerinde çevre halkı için bir mesire yeri görevi görmekte.Çok yüksek bir şelale olmasa da suyun geniş bir alandan dökülmesi ve miktarının oldukça fazla olması çok hoş bir görüntüyü ortaya çıkarmakta.Burada verdiğimiz kısa bir molanın ardından Çaldıran üzerinden yola devam ettik.2600 m yüksekliğindeki Tendürek Geçidi’ni aştıktan sonra dumanlar içindeki Ağrı Dağı’nı ilk kez gördük.Heybeti ile büyüleyiciydi.Bu esnada Doğubayazıt’a yaklaştıkça hava kapamaya ve hafif bir yağmur yağmaya başladı.Bu yağmur daha sonra hızlanacak ve Çaldıran ilçesinde ölümlere neden olacaktı.Saat,15.00 sularında Doğubayazıt’a giriş yaptık.İlk izlenimimiz ve daha sonra bunun doğru olduğunu görecektik ilçenin oldukça kalabalık ve ticari anlamda canlı bir yer olduğuydu.İlçede oldukça fazla sayıda otel varsa da biz daha çok dağcıların tercih ettiği bir otele yerleştik.Kayıt işlemlerimizi yaptırırken o sabah zirve yapmış olan İranlı dağcılar otele giriş yaptılar.Gerek zirve yorgunluğu gerekse inişte yedikleri yağmurdan ötürü oldukça bitkin görünmekteydiler.Otelimize yerleştikten sonra ilk olarak İshakpaşa Sarayı’na gitmeye karar verdik.Kısa bir araç yolculuğu ile Doğubayazıt’a yukarıdan bakan bu oldukça büyük ve güzel binaya ulaştık.Bu esnada hafif hafif yağmakta olan yağmur şiddetini arttırdı ve kuvvetli bir rüzgar eşliğinde yağmaya başladı.İshakpaşa Sarayı görüldüğü kadarıyla bölgenin en çok turist çeken yeri.Oldukça kalabalıktı ve orada bulunanların azımsanmayacak bir kısmı da yabancı turistlerdi.İshakpaşa Sarayı her yönüyle muazzam güzellikte bir eser:Kayalık bir zemin üzerine kurulmuş ve 7600 m2’lik bir alan kaplamakta.1685 yılında Çolak Abdi Paşa tarafından yapımına başlanmış ,1784 yılında Abdi Paşa’nın oğlu İshak Paşa tarafından bitirilmiş.Kesme taşlardan yapılan binanın altından olan kapısı 1917 Rus işgali sırasında Moskova’ya götürülmüş.Sarayda şu anda bir restorasyon yürütülmekte.Ancak,yapılan iş restorasyondan ziyade ‘’tamir ve tadilata’’ benziyor.Bu şekilde binanın orjinalitesinin ne kadar korunduğu veya böyle bir çabanın olup olmadığı soruları insanın beynini kurcalamakta.Adına restorasyon denilen bu çalışma bitirildiğinde ortaya nasıl bir’’İshakpaşa Sarayı’’çıkacağını merakla bekliyoruz!Sarayı en küçük mekanlarına kadar dolaştıktan sonra yine aracımızla hemen İran sınırında Gürbulak sınır kapısına çok yakın bir noktada olan ‘’Meteor Çukuru’’na gittik.1892 yılında bir meteor bu bölgeye düşüyor ve 35 m çapında 60 m derinliğinde bir çukur oluşturuyor.İlginç bir bölge .Etrafı dikenli tellerle çevrilmiş ve başına da bir tabela konulmuş.Çoğu kişinin çok fazla ilgisini çekmiyor olsa da muhakkak ki bilimsel anlamda önemi büyük.Meteor çukurunun yanında geçirdiğimiz kısa zaman diliminin ardından hızlı bir şekilde Doğubayazıt’a dönüş yaptık.Yol boyu bir çok TIR ve otobüs Gürbulak istikametinde ilerlemekteydi.Bu kapının İran için büyük önem taşıdığı trafiğin yoğunluğundan kolayca anlaşılmakta.Doğubayazıt’a vardığımızda hava kararmış olmasına karşın sokaklardaki hareketlilik devam etmekteydi. İlçenin bir sınır kapısının hemen yanı başında olmasından olsa gerek her an değişik uluslardan kişilerle karşı karşıya gelmeniz olası.Küçük küçük dükkanlardan müteşekkil pasajlarda İran çayından Çin işi oyuncaklara kadar bir çok ürün satılmakta.Biz ise tırmanışımız için gerekli alışverişimizi kısa sürede tamamlayıp akşam yemeğimizi de yedikten sonra erken bir saatte dinlenmeye çekilmeyi uygun gördük.Çünkü önümüzde bizi zorlayacak bir süreç vardı.Ve ne kadar dinlenmiş olarak bu sürece başlarsak o kadar başarılı olacağımızın farkındaydık. Ertesi sabah erken bir saatte kalkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra bizi Ağrı’nın eteklerine götürecek olan minibüsü beklemeye başladık.08.00 sularında bir araç geldi. Ancak, yükün fazla olduğunu bahane ederek gidince daha büyük ve güçlü bir araç sağlandı.Bütün bu işlemler ve dağda çantalarımızın taşınmasını yapacak organizasyonun kurulması Doğubayazıt’da dağcılık turları düzenleyen bir kişinin çabaları ile oldu.Gerçekten de işinin erbabı olan bu şahıs bizlere her konuda yardımcı oldu.Eşyalarımız araca yüklendikten sonra 09.00 civarında dağa gitmek üzere hareket ettik.Gürbulak yolundan ilerleyip Topçatan Köyü istikametine dönerek yaklaşık 2200 m yüksekliğe kadar oldukça bozuk toprak bir yolda yükseldik.Bu yükseklik artık araç ile gidilebilecek son nokta idi.Aracımızdan inerek kamp çantalarımızı orada bizleri beklemekte olan atlara yükledik.Her at üç kişinin çantasını taşıyor.Artık Ağrı Dağı görüş alanımızı tamamıyla kaplıyordu ve bu noktada ilk gurup fotoğrafımı çektirdik.2200 m’ den ilk kampın kurulduğu 3200 m ye çıkmamız yaklaşık dört saatimizi aldı.Genelde çok bozuk bir toprak yolda yürüdük.Fazla özelliği olmayan bir parkur olarak hafızalarımızda yer aldı.Yol boyu yaylalarda kalan vatandaşların çocukları ile sohbet etme ve fotoğraf çektirme fırsatımız oldu.Çok sayıda at ve sürücüsü bu yolda ya aşağı ya da yukarı doğru hareket halindeydi.Bir noktada geçmişte terör olayları esnasında yakılmış iki iş makinesi ile bir kamyonetin yanından geçtik.Rutin parkur sonunda bizi 3200 kamp alanına ulaştırdı.Bu bölge oldukça geniş bir alanı kaplamakta.Değişik firmaların çadırları farkı noktalarda kurulmuş.Su ihtiyacı yukarıdaki buzullardan gelen sular ile karşılanmakta.Yeşillik fazla olduğu için ‘’yeşil kamp’’ diye isimlendirilmekte.Biz de uygun bir noktada suya çok yakın bir yerde çadırlarımızı kurduk.Günün kalan kısmı dinlenme ve yemek hazırlıkları işle geçti.Hava son derece güzeldi.Akşam çorba ve bulgur pilavından oluşan yemeğimizi yedikten sonra yattık.Sessiz bir gecenin ve rahat bir uykunun ardından sabah 07.00 gibi kalkıldı.Kahvaltıdan sonra çadırları ve eşyalarımızı toplayıp atlara yükledikten sonra saat 09.00’a gelirken yürümeye başladık.Son derece belirgin bir patika 4200’e doğru çıkıyor.Hava açık ve güneşli,rüzgar yok.Yavaş yavaş yürüyerek ve arada kısa molalar vererek yükseldik.Önümüzde ve arkamızda başka gruplar da 4200’e doğru yükseliyordu.Yürüyüşümüzün ilerleyen saatlerinde yukarı kamptan gelen ve zirve yapmış olan gruplarla karşılaştık.Özellikle İranlılar oldukça kalabalıktı.Neşeli insanlar.Bol bol konuşuyorlar...Yaklaşık 3,5 saatlik bir yürüyüşün ardından 4200 kampına ulaştık.Bu yürüyüşü yapacak olanlara tavsiyemiz hiç acele etmeden yavaş yavaş yükselmeleri.Vücudun yüksekliğe adaptasyonu açısından bu gerekli.Hızlı yükselme bir takım sorunlara yol açabiliyor.4200 kampı taşlık bir arazide kurulu.Bir kaç tane ticari turun yemek çadırları var.Taşlardan arındırılmış küçük alanlara çadırlar kuruluyor.Biz de öyle yaptık.Çadırlarımızı kurduk,çay içtik ve yemek yedik.4200 de olmak insanı vücudunu etkileyebiliyor.Çare;dinlenmek,sıvı alımı yapmak.Hava yavaş yavaş kararırken ekip üyesi arkadaşlarımız ile yaptığımız toplantı neticesinde 19 Temmuz 2011 saat 01.00’de zirveye hareket edilmesine karar verildi.Toplantı ardından herkes çadırlarında dinlenmeye çekildi.Akşam 10-11 sularında hava bozdu ve hafif bir kar yağışı başladı.Dolayısıyla 01.00 de hareket düşüncesi hayata geçirilemedi.Gecenin ilerleyen saatlerinde yağışın ve rüzgarın kesilmesi ve dolunayın görülmesi ile nispeten hava durumunda görülen iyileşme sonrasında saatler 04.00’e gelirken zirveye hareket edildi.Dikkatli ve son derece yavaş bir tempoda yürüyüşe devam edildi.Hava sisli,görüş mesafesi kısıtlıydı.4800 m civarlarında buzula girilen noktada gece yağan karın yürümeyi müsait kılmasından ötürü krampon takılmadan yola devam edildi.Sisli ve kapalı bir havada yedi arkadaşımız zirve yaptı.Hava çok sert ve eksi değerlerde olduğundan kısa bir molanın ardından dönüşe geçilerek.11.30 civarında kampa ulaşıldı.Kısa bir dinlenmenin ardından çadırlar ve eşyalar toplandıktan sonra tekrar bu yükler atlara yüklenerek inişe geçildi.Hava açık,rüzgar hafif.Biz inişe başladığımızda Ağrı’nın zirvesi yine dumanlıydı.Saat 13.00 civarında inişe başladık.Patika ; inen ve çıkan dağcılar ve onların yüklerini taşıyan atlar ile doluydu.3200 kampına indiğimizde yarım saatlik bir mola verip 2200’e doğru devam ettik.Bu sefer yoldan değil göçerlerin kullandığı patikayı kullandık.Yolumuzun üzerine bir çok yaylacı çıktı.Onları selamlayıp yola devam ettik.Çıkışta da bu patika kullanılabilir.Ancak tahminim çıkış süresinin uzayacağı yönünde. Çünkü toprak yola göre eğim daha fazla.Dolayısıyla çıkış hızının biraz daha düşük olması gerekebilir.4200 den yürüyüşe başladığımızdan yaklaşık beş saat sonra 2200’e indik ve minibüse eşyalarımızı yükledik.Direkt olarak zirveden bu noktaya inmek oldukça yorucu.En ideali dönüşte 3200’de bir gece kalmak gibi görünüyor.Minibüsümüz ile Doğubayazıt’a kısa bir sürede ulaşıp otelimize yerleştik.

Faaliyet Ekibi:

Hasan Boyacı (4200 m)

Aynur Zorlu (Zirve)

Bilal Dönmez (4200 m)

Cemal Üstün (Zirve)

Faruk Değirmenci (Zirve)

Neşe Güler (Zirve)

Ahmet Kocabaş (Zirve)

Faik Ateş (Zirve)

Hakan Güler (4200 m)

Erkan Sonar (4500 m)

Selçuk Demir (Zirve)

Teknik Malzeme: Herhangi bir teknik malzeme kullanılmadı

 

  
  
  
  
  
  
  
  

Son Düzenlenme Salı, 27 Aralık 2016 13:35